Gülağ ÖZ Gülağ ÖZ

[email protected] | Yazara E-Posta Gönder!

08 Kasım 2011 | Okunma : 166
Tweetle

Yavuz Sultan Selim ve Aleviler

16. yy. yani II. Bayazıt, Yavuz, Kanuni dönemleri Osmanlı devleti?nin görkemli, yaşam standartlarının yüksek seviyede olduğu bir dönem olarak gösterilir. Bu üç padişah tarihçilerin kaleminde kusursuz ve gururla kayarak kağıda  dökülür. Adı geçen üç padişah dönemi, gerçekten Osmanlı devletinin zirveye tırmandığı, topraklarının alabildiğine genişlediği bir dönem olmuştur

Aynı zamanda, kıyımların, katliamların, sürgünlerin de doruk notaya çıktığı bir dönemdir. Türkçe yerine, Arap ve Acem kültürünün de doruk noktasıdır. Aleviler?in de dışlanıp, aşağılandığının da doruk noktasıdır. yaşama hakkı tanınmadığının da doruk noktasıdır.

İslam ülkelerinin kutsal yerlerinin fethedilmesiyle birçok Arap din adamlarının da İstanbul'u mekan tutması ve adım adım Osmanlının Türk yapısını  yok ettiği bir dönem de olmuştur.

Bu dönemde, zamanın en gaddar Şeyhülislamları, kadıları yetişmiş: Bunlar ki, şeriatı istedikleri biçimde yorumluyor, istediği biçimde sultanın çıkartmış olduğu yasayı şeriata uyduruyordu. Konumuz akışı içerisinde bu din   ulemasının vermiş olduğu fetvaları ortaya koyacağız.

Kaynaklar hiç bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde, bu dönemlerin en çok Alevi kıyımlarının yaşandığı dönem olarak vermektedir. Bazı kaynaklar 2. Bayazıt'ın Alevi olduğunu, Şah İsmail'e "oğlum", Şah İsmail'in de kendisine "baba" dediğini yazmaları, hatta Hacı Bektaş Ardalarından Balım Sultan?ın kendisine  kuşak bağlaması, ilişkilerini düzenli yürütmesi, bu dönemde meydana  gelen Alevi katliamlarını haklı göstermeye yetmez. Bayazıt'ın ilişkisi her ne  kadar iyi olmuş olsa da sultanlığının son zamanlarında yönetimi tamamen vezirlerine ve ulemaya bırakması, bunların keyfi tutumları, şehzadelerin, isyan  edecekler bahanesiyle düşman gördükleri Alevi ileri gelenlerini katletmeleri  Bayazıt dönemini de bu işin içinde tutuyor.

"II. Bayazıt'ın Alevilere karşı aldığı tedbirleri yerinde ve yeterli bulmayan Şehzade Selim, pederimle görüşüp, "ahvali, devlete şifahen arzetmek muktezayı maslahattır? diyerek İstanbul?a kadar gitmiş ve neticede işi babasına kılıç çekmeye kadar götürmüştür.  917/1511"1

Kendi  halkına en büyük düşman olan Yavuz Sultan Selim, Şehzadeliği döneminde ,  Trabzon valisiyken bu yönde çalışmalarını yoğunlaştırmış, hatta Bayazıt'ın yumuşak tutumu, Alevilerin üstüne gidip kıyım yapmayışı  Selim?i  harekete geçirmiştir. Kafasına koyduğu Sultanlık fikrini adım adım geliştirerek, önce babasını ortadan kaldırdı. Ardından iki yıllık bir uğraştan  sonra diğer  şehzadeleri yok etti. Şehzade Ahmet Amasya valisi, Korkut Antalya, en küçükleri olan  Selim Trabzon valisi olarak görev yapmaktaydılar.

Selim kafasındaki kafasındaki hesapları  kardeşlerini nasıl ortadan kaldırıp saltanat koltuğuna oturacağıydı Ahmet'i iktidara en yakın olarak gördüğünden, önceleri, Korkut'la birleşerek Ahmet'in Kızılbaşlarla birlik olduğunu, devleti  ele geçirerek bir Kızılbaş devleti yapmak istediğini  ileri sürmüştür. Oysa Korkut'ta iyi bir eğitim görmüş, devlet işlerinden  anlayacak bir yapısı varken, üstelik Ahmet'in hem babası hem yönetim  tarafından desteklenir olması, Selim'in rüyalarını kaçırmaktaydı. Selim iktidar  uğruna her şeyi mubah sayarak, aile katliamlarından başlayarak yönetim koltuğuna  oturdu. Bütün gücünü feodal beyler, mollalar ve geniş anlatımıyla hakim  sınıftan alıyordu.

Yaradılışı Alevi düşmanlığıyla özdeşleşmiş olan Yavuz, babasının sultanlığı zamanında bu yönde kesin önlemler alması yolunda onu uyarmış, babası bunu ciddiye   almaması durumunda, kendi yöntemleriyle savaşa başlamıştı. Trabzon  valisi olduğu dönemlerde Safavi ticaret yollarını kesiyor. İran'a giden tüccarların  tüccarların  mallarını yağmalıyordu. Valiyken öylesine bir hazırlık yapıyordu ki bir padişah gibi davranıyor. İstanbul koltuğunun hazırlıklarını yapıyordu. Bu anlamda yöneticiler yetiştiriyordu. Bu deneyimlerini valilik bazında uyguluyordu. Daha şehzadeliği  zamanında Anadolu'da bulunan tüm Alevilerin listesini çıkartıyor,  bunu  birer birer deftere  ediyordu. Yani kayda geçiyordu.

?Yavuz Sultan Selim hükümdar olduktan, kardeşler meselesini hallettikten sonra  Şah İsmail'le muharebeden evvel Anadolu'daki azılı kırk bin kızılbaşın  idam ve  hapis olunmalarım sebepsiz bulurlar."2 Uzunçarşılı, bu olayları  haklı gösterebilmek için  Yavuz Selim'in, Şehzadeliği döneminde kardeşi Şehzade Ahmet ve oğlu Murat'ın Alevi halkının başına seçtiğini, memlekete zararı bu  vesile ile  verebileceklerini öne sürüyordu?3 Yine adı geçen yazar Şah İsmail  üzerine gidilmeden önce bunların ortadan kaldırılmasının haklılığını Sultan  Selim'in, Şah İsmail üzerine savaş ederken bu "Kızılbaş tayfası"nın arka­dan isyan edebilecekleri ihtimalini öne sürüyor.

"Nihayet Yavuz, bütün kardeşlerini ortadan kaldırdı. Şah İsmail'in Anadolu?daki tahrikatına nihayet vermek istedi. Anadolu'da Şah İsmail'e taraftar  ne  kadar Rafızi (Kızılbaş) varsa hepsini öldürttü."4

Sultan Selim, ardında olası bir isyana karşı tedbir almak için Alevileri katletmesi, bunun nedeni de Şah İsmail'e ilgi duymalarıdır.

Peki kimdir bu Şah İsmail?

"Çaldıran Savaşı'nda Şah İsmail'in ordusu menşei bakımından en az Selim'in ki kadar Türk idi ve her iki ordu da Oğuz veya Türkmen kavminin mensupları ve hatta pek mühim bir kısım aynı ülkenin çocuklarıydılar."5

Görülüyor ki, Yavuz'un tabanı, Şah İsmail'in temsil ettiği tabandan farklı değildi. Üstelik her iki ordu mensubu da Türk?tür. Her iki padişah da Türk soyundandır. Üstelik Yavuz'un resmi dili Farsça iken, Şah İsmail özbe öz Türkçe: konuşup, Türkçe yazmaktadır. "Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri de Türk dilini  hiç sevmez. Acem Kral'ı Şah İsmail'e yazdığı mektuplarda , Türkçe değil  Acemce kalem edermiş, Acemce bildiğini gösterecek 17 Eylül 1992 günkü Türkiye Gazetesinde Prof. Dr. Ayhan Songur da, Yavuz'un Acemce mektuplarıyla  övünüyor. Acem Şahı İsmail, bu mektupları hangi dille yanıtlıyor dersiniz? Türkçe?yle. Zaten bu şah, bizim halk ozanlarımızın en önemlilerinden biridir. Bizim Yavuz'umuz ise,Acemce şiir düzüyor. Bu onu da Beyani adlı birinden  dinleyelim. Bu Beyanı, Yavuz'la aynı yüzyılda yaşamış, Şairler Tezkeresi  adında  bir antoloji yapmış. Yavuz'la ilgili şunları söylüyor "Ulvi himmetlerinden Türk şiir demeye tenezzül etmeyip, binazır farizi aşarı Acemane güfteleri vardır.Yani, büyüklüğünden Türkçe söylemeye tenezzül etmeyip benzersiz, Farsça şiirleri ve Acem taklidi şarkı sözleri vardır."6

Buna karşılık Şah İsmail'in şiirleri hep Türkçe olarak yazılmış, resmi dil olarak da Türk dili kullanılmıştır. Yavuz'un ordusundaki askerler Şah İsmail'le işlerinden Türkçe şiirler okumaktadır. Anadolu'daki Osmanlı yönetiminin,  Arap-Acem kültürünün içine sarhoş gibi dalarken, Şah İsmail bunun tersine, devleti ve ordusu Türkleşiyordu. Anadolu'da Türklerin Şah İsmail'e ilgi duy­malarının nedenlerinden birisi de buydu.

Bazı tarihçiler ve günümüz aydınlan ya da Türklüğü savunduğunu sanan­lar, Türkçülerimiz, Yavuz Sultan Selim'i göklere çıkartıp, bayraklaştırırken sa­nıyorum tarih konusunda yanıldıklarının farkında değiller. Onların savunduk­ları Yavuz'un ne Türklük diye bir sorunu, ne de Türk dilini ve kültürünü koru­ma ve geliştirme diye bir sorunu vardır. Biz konumuz akışında yine belgelere dayanarak Yavuz'u tanıtmaya devam edelim.

         "Yavuz'un kudretli kılıcı altında ezilen doğunun sarp kayalarına kaçan, dillerini ve milli duyguları çeşitli zorlamalar altında kaybedip Kızılbaş adını alan bu aşiretler, Erzincan tarihinin dediği gibi kurt, Kızılbaş ve dinsiz değil, özbeöz Türkmen olan Alevi ve Bektaşidirler"7

Yavuz Sultan Selim, hele Mısır'dan halifeliği aldıktan sonra, kendisini bir Türk hükümdarı değil de, İslamiyet?in baş halifesi gibi görmesi, üstelik bu sıfa­tı alması sonucu devlet idaresini de baştan aşağı değiştirerek, devlet yönetimin­de tamamen şeriatı uygulaması, Aleviler ve diğer dinler açısından çekilemez bir durumdu. Artık Alevi diye adı geçen kimseler, Aleviliğe bulaşmış olanlar, Alevi diye iftira görenler, Yavuz'un Arap ve Acem kültürüyle yoğrulmuş mol­laların elinden neler çektiler, ancak tarih bu olaylara tanıktır.

Osmanlı hükümetinin resmi dili olarak Acem ve Arap dilinin yerleşmesi, Osmanlı Devleti'nde Türklük duygularını iyice silmiştir. "Türküm" demek bi­le suç halini alarak bu durum Tanzimat?a kadar sürmüştür.             "Anadolu'da öldürülen Türklerin 40.000 kadar olduğu belirtilmektedir.  Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail üzerine savaşa  çıkarken, ordusunun arkasında Türk bırakmak istememiştir. Bu gerçek Osmanlı imparatorluğunun Türklerden  kopmuş olduğunun en açık kanıtıdır."8

Yine R. Yörükoğlu, Cenap Sahabettin Tekindağ'dan aktarıyor: "(Sultan 1. Selim 1512-1520) tahta geçişinin ilk gününden başlayarak ülkede koyu bir Sünnilik uyguladı. Aynı yıl Anadolu?da  40.000 Aleviyi öldürdü. Yavuz?un tahta Anadolu?daki Aleviliği bitirmek hırsıyla çıkmıştır. Tahta çıkar çıkmaz Aleviler hakkında verdiği  imha kararı dönemin ünlü ulemasından  Müftü Hamza  fetvasında ? bilcümle  bu taife  hem kafirler ve mülhüddürler ve hem de  ehl-i fesaddur, iki cihetten katl?leri vaciptir? 9

Arabistan'ın kutsal yerlerinin ele geçirilmesiyle, Arabistan'da ve d:ir-lam ülkelerinde bulunan çok sayıda Türk olmayan Arap ve Acem İstanbul?a  getirildi. Bu gelişlerde Sünni sistem iyice yerleştirildi. Hem dile, hem kültüre hem Türklüğe, hem insanlığa büyük darbeler indirildi. Aleviler açışındır. büyük bir felaket olan bu yapılaşma "tükenmediler kırılmakla."

"O edepsizlerin hareketleri, Kızılbaşların yaşamasına sebep oldu. Eğer o sene Azerbaycan'da kışlasaydık bu Kızılbaş işi hal olurdu."10  Yavuz Sultan  Se­lim, Tebriz dönüşü bunları söylüyor.

Alevilik konusunda araştırmalar yapan Atilla Özkırımlı şöyle bir aktarma  yapıyor: "Anadolu Alevileri bir siyasal egemenlik kavgası vermekteydiler ve bu kavga görünürde dinsel inançlar uğruna yürütülmekteydi. Başka bir deyişle Anadolulu Alevi Türkmen toplulukları bir siyasal egemenlik kavgasında kullanılıyordu. İşin ilginç yanı egemenlikleri altında oldukları Osmanlıyla, dolayısıyla devlete başkaldırırken ona ihanet etmedikleriydi. Onları Şah İsmil?e   iten yalnız inanç birliği değildi çünkü. Şah İsmail'in dayandığı güç, yakın çevresindekiler kendi soydaşlaşlarıydı, kendi aşiretlerinin bireyleriydi. Üstelik Os­manlı yönetimi onları dışlıyor, nerdeyse silah zoruyla ayaklanmaya itiyordu. Bu nedenle Anadolu'ya gönderdiği halifeleri yoluyla, onlarla ilişkilerini sürdüren yöneticilerini, Türkmen beyleri arasından seçen, benzer dinsel inançları paylaştıkları Şah İsmail'i kurtarıcı olarak görmeleri doğaldı."11

Yavuz Sultan Selim'le ilgili hangi kaynak, hangi araştırma yapılırsa yapılsın, onun en büyük Alevi Türkmen düşmanı olduğu ortaya çıkıyor. Kendi insanlarını, kendi ırkından, kendi dininden olanları katlederek, yok ederek  yok  sayarak, dışlayarak, kovarak, düşmanlık güderek, yeryüzüne Yavuz  dışında  bir kral ne bir hükümdar, ne bir padişah, ne de bir yönetici gelmemiştir. Savaşmak amacıyla üzerine gittiği Türk hükümdarı Şah İsmail'e saldırırken arkada  isyan edecekleri, başkaldıracakları savıyla insanları katletmek hiç bir nedenle haklı gösterilemez. Ve Yavuz Sultan Selim Han'ın yaptıkları ne tarihte ne de günümüzde savunulamaz. Bunu savunmak en az Yavuz Sultan Selim Han  kadar acımasızlık, gaddarlıktır.

          Yavuz?un tarihçilerinden Hoca Saadettin Efendi dönemin çok güzel  portresini çizmektedir.  "Bundan önce ayağı uğurlu padişah Rum diyarında yerleşmiş bulunan  Kızılbaş tutkunlarını ve Alevi tavşanlarını araştırmak için  ülke yöneticilerine uyulması gerekli buyruklar gönderip, yediden yetmişe varınca  ol yaramazlardan ne  idüğü saptanan eşkıyanın  adları defter olunup, mutlu kapıya  bildirilmelerine  Ferman-ı Hümayun çıkmıştı. Cihanda geçerli bu buyruk  gereğince  yöneticilerin araştırma ve taramalarıyla sayıları kırk bini bulan bunların kimi ortadan kaldırılıp, kimi de hapse attırıldı."12

        Osmanlı tarihçileri, Yavuz'un kavgacılığıyla, insanları katletmeleriyle öğünüp duruyorlardı.Yavuz'un salt Anadolu insanlarını kırmaları onları tatmin etmiyor  üstelik komşu ülkelerin halklarının kırdırılmasını da alkışlarla selamlıyorlar . Yine Solakzade Mehmet Handemi Efendi, Yavuz'un Gürcüleri kırmasından  sonra Anadolu'ya gelir gelmez yaptıklarını  şöyle övüyor: "Bundan başka kan damlayan  kılıcının başı, Kızılbaş kalabalığını nice defa perişan eyledi ? 13

Dipnotlar :

1)Altındağ, Şinasi; Selim 1.İslam Ansiklopedisi 10.cilt s.424

2)Uzunçarşılı, H.İ. Osmanlı Tarihi, s. 256

3)age.                          

4)A. Refik 16. Asırda Rafızilik ve Bektaşilik, s.9.

5)Sümer,Faruk;Oğuzlar-Türkmenler, s.171.

6)Bulut, Şükrü; Dost Dost    Dergisi, Sayı: 1, s.40.

7)Fırat, Şerif M. Doğu İlleri ve Varto Tarihi, 3.baskı  s.41      

8)Yetkin, Çetin; Türk Halk Hareketleri ve Devrimleri s.160

9)Yörükoğlu, R. Okunacak En Büyük Kitap İnsandır, s.64.

10)Uluçay, Çağatay; Yavuz Sultan Selim, s.23, Özyürek Yayınevi, 1952.

11) Özkırımlı, Atilla; Alevilik-Bektaşilik, s.166.

12)H.S.Efendi, Tacüt Tevarih C.IV. s.176

13) Mehmet Hemdami Çelebi, Solakzade  tarihi, c.1  s.438, Kültür Bak. Yay. 1989

 

ALEVİLERİN KATLEDİLMESİ İLE İLGİLİ VERİLEN İKİ FETVA

1)YAVUZ SELİM?İN ŞEYHÜLİSLAMI MÜFTÜ EL HAMZA?NIN KIZILBAŞLARLA İLGİLİ FETVASI (1512)

Müslümanlar! Bilin ve öğrenin ki şu Kızılbaş toplumunun başkanları  Erdebil-oğlu Şâh İsmail'dir. Peygamberimiz aleyhisselâmın şerîatini ve sünnetini ve İslâm dinini ve din bilgisini ve Kur'ânı küçümsedikleri ve de Allah  Tâlâ'nın haram kıldığı günahlara helâldir dedikleri ve Kur'ân'ı ve Mushafları ve şerîat kitaplarını hor görüp ateşte yaktıkları ve de bilginlere ve dindarlara ihanet edip öldürüp mescitlerini yaktıkları ve de pis başkanlarını Tanrı sayıp secde ettikleri ve de Hazret-i Ebu Bekir'e ve Hazreti Ömer'e sövüp  halifeliklerini inkar edip sövdükleri ve de peygamberimizin şeriatını ve İslâmı yok etmeye kast ettikleri, bu anılan ve de bunların Şeriata karşı söz ve davranışları bu fakire ve diğer İslâm âlimlerine göre tevatürle bilinip açıkça belli olduğundan  biz dahi  şeriat?ın hükmü ve kitaplarımızın nakli ile FETVA VERDİK ki adı geçen toplum Kızılbaşlar-Kâfir ve dinsizdirler ve de her kimse ki onlara uyup  o sapık  dinlerine razı ve yardımcı olurlarsa onlar da kâfir ve dinsizlerdir. BUNLARI  DAHİ ÖLDÜRÜP, TOPLUMLARINI darmadağın etmek tüm Müslümanlara vacip ve farzdır. Müslümanlardan ölen said ve şehid olup cennete girer ve  onlardan  ölen aşağılık cehennemin dibindedir, bunların hâli kâfirlerin hâlinden  daha fena ve çirkindir. Zira bunların  kestikleri ve avladıkları ister doğan'la ister ok ile ve  av köpeği ile olsun murdardır ve nikâhları gerekse kendilerinden  ve gerekse başkasından alsınlar bâtıldır ve de bunlara kimseden miras Yoktur.bir bucak halkı bunlardan olsa da) Allah yardımcısı olsun Osmanlı  Padişahına  gerekir ki bunların (Kızılbaşların) ileri gelenlerini öldürüp mallarını ve kadınlarını  dahi   ve çocuklarını İslâm gazilerine taksim ede ve bunları ele geçirilince tövbeliklerine ve pişmanlıklarına  inanmayıp öldürülmeli ve de bir kimse ki vilayette olup onlardan olduğu bilinirse ya da onlara giderken yakalanırsa öldürülmeli  ve tüm bu toplum hem dinsizdir ve hem bozguncudur, iki yönden katledilmeleri  vaciptir. Ey Allahım dine yardım edene sen de yardım et ve Müslümanları  hor göreni sen de hor gör, (bu fetvayı veren) Sanı Görez adıyla meşhur   el-Müftü Hamza"1

 

1) Yavuz Sultan Selim?in  İran Seferi, İ.Ü.Ed.Fak. Tarih Dergisi sayı 22 s.17. 1968 İslamiyet Türkler ve Alevilik, Gülağ Öz,  s. 188, 1999 Ankara

2)PADİŞAH YAVUZ SULTAN SELİMİN VEZİRİ ŞEYHÜLİSLAM   İBNİ KEMAL'İN ÇALDIRAN SAVAŞIYLA  İLGİLİ FETVASI


FETVA 2

 Bu yerde adı zikri dolaşan, bütün zamanlarında tanındığından dolayı   varlığının açıklanmasına gerek duymayan, Rahman ve Rahim  adıyla ; Şah İsmail?in ve din gününe (kıyamet) kadar lanetlenmiş guruplarının ve tebalarının   yenik zelil askerlerinin küfrü hususunda Hamd Kerim, Kuvvetli büyük  olan Allah içindir. Övgü doğru yola rehberlik eden Hz. Muhammet?i ve doğru dinde ona uyanlar (övgüler olsun) şianın (Şah İsmail ve tebasının) kendi imanlarından başka doğru yola götüren imam, imamlığını ilk dört halifenin halifeliğini  inkar ettikleri, İmam Ebu Bekir'le, İmam Ömer', İmam Osman?a (yüce Allah hepsinden razı olsun) açıkça küfür ettikleri Sünni memleketlerinden bir çok yere hakim oldukları, oralarda boş mezheplerini ortaya koydukları, haberleri ard ardına geldi, Müslüman ülkelerde bu durumun etkileri çoğaldı. Şeriatı ve ona uyanları küçümsüyorlar, bu şeriatla içtihat edenlere kendi mezheplerinin tersine, müctehatlarının mezheplerinde zorluk olduğunu ileri sürerek (şeriate tabi olanlara) sövüyorlar. Tarikatlarının Liderine de Şah İsmail  adını verdiler.

Onlar Şah İsmail tarikatinin metodunun son derece kolay olduğunu ileri  sürüyorlar. Şah İsmail'in "helaldir" dediğini helal, haramdır dediğini haram sayıyorlar. . Şah şarabı helal kılsa, şarap helal oluyor. Özetle, küfürlerinin çeşitleri, Dinden dönmeleri küfürlerinde şüphe etmiyoruz. Sürekli gelen haberlerle bize ulaşmıştır. Ülkeleri Dar'ul-Harb'tır. Erkeklerinin ve kadınlarının nikahı geçer­sizdir. Onların çocuklarının her biri zina çocuğudur. Onlardan birinin kestiği hayvan (ölü) mundar olur, her kim bir kadınları ve çocukları helal olur. Adamlarına ge­lince, onlar Müslüman olmadıkça öldürülmeleri zorunludur. Müslüman olduk­larında, zındıklıklarının tersine, diğer Müslümanlar gibi hür olurlar. İnsanlar­dan birisi (Darüs-Selâmı)-(şeriatın hüküm sürdüğü) terk etse bile, onların dini­ni seçse, onun da kesinlikle katli vaciptir.*

Kaynak :Mecımüa-i Resal, Süleymaniye ktp. Pertev  Paşa kısmı No:621,yk

Gülağ Öz, İslamiyet Türkler ve Alevilik, s.193