Gülağ ÖZ Gülağ ÖZ

[email protected] | Yazara E-Posta Gönder!

10 Aralık 2011 | Okunma : 67
Tweetle

Ebul Vefa

EBUL VEFA

Ebül Vefa, Horasan Erenleri?nin Anadolu?ya uzanan köklerinin belki de bir gövdesidir. Buhara?da yetişmiş, burada öğrenimini görmüş, öğ­rencilerini de bu bölgede yetiştirip, Anadolu topraklarında kökleşmesini sağlamıştır. Kimi araştırmacılar onu Arap gösterirken, büyük bir bölümü Ebül Vefa?nın Kürt olduğu üzerinde ağırlıklı şekilde durmak­tadır. Tabi bu araştırmacılar arasında Türk olduğunu söyleyenler de vardır. Bizim konumuz açısından Ebül Vefa?nın hangi milliyetten ol­duğu pek değer taşımamaktadır. Aslolan onun Anadolu Alevi kültürü­nün oluşmasında etkili oluşudur.

Ebül Vefa, 1026 tarihinde İran?ın Ekrad bölgesinin Kusen kentin­de dünyaya geldiğini kesin bir tarihle veren Cemşid Bender, kaynak göstermeden onu bu yargısından hareketle hem Seyyitliği, hem de di­ğer Horasan Erenleriyle hiç bir ilgisinin olmadığını yazıyor. ?Diğer adı; Muhammed bin Zeyd bin Hüseyin el Arif bin Zey­nel Abidin bin İmam Hüseyin bin Aliyül Murtaza bin Ebu Talib olarak söylenirse de Ebül Vefa ?nın Hz. Ali ile hiç bir akrabalığı yoktur. Bu şe­kilde şecere tanzimi Anadolu ?da Hacı Bektaş?a da uygulandı?[1] Yazanın kaynağını da net olarak vermeden Ebül Vefa?yı ille de Kürt ırkından göstermesi için yanlış bilgiler aktarmasına gerek yok. Bender yazdık­larıyla da çelişiyor. ?Ebül Vefa Anadolu Aleviliğinin ve Bektaşiliğinin bir öncüsü olarak Zerdüştlükten gelen töreleri kullanarak çağına ken­di damgasını vuran bir Kürt düşünürüdür.?[2]

Ebul Vefa ile ilgili bu görüşler gerçeğe daha yakın görülmektedir. Ebül Vefa Zerdüştlü­ğü iyi bilen, Zerdüşt düşüncelerinin insani yönlerini , insan özgürlüğü­nün ve çağını yakalayan görüşlerini almış, Anadolu Aleviliğinin oluşumunda bun­ları bu felsefeye vermiş bir düşünce adamı, bir pirdir. Alevilikte kadın erkek birlikte bulunma, birlikte ibadet etme biçimleri Ebül Vefa tara­fından Aleviliğe getirilmiş bir sosyal olaydır. Alevi araştırmacısı Nejat Birdoğan?ın şu tümcesi anlamlıdır. ?Ebül Vefa kültürü olmasaydı, Anadolu?daki kimi erenlerin; Türk olsun, Kürt olsun kültürleri olma­yacaktı. Giderek Hacı Bektaş kültürünün bile olacağı kuşkuluydu.?[3]

Ebül Vefa, Anadolu Aleviliğinde ilk kilometre taşlarındandır. 0 hem Baba İlyas?ı ve Baba İshak?ı etkilemiş, yönlendirmiş, hem de Ha­cı Bektaş Veli?ye fikirleriyle gelecekte etkileyecekti, Ebul Vefa fikirleriyle beslenen Hacı Bektaş geleceğin Anadolusunda bir ışığın yanmasında hem Ebul Vefa,hem de Yesevi geleneğinden etkilenecekti.

 Anadolu Aleviliği, ortaya konulmasında, etkileşiminde, gelişi­minde Ebül Vefa?ya çok şey borçludur.

Ebül Vefa?nın yaşamında menkıbeyi anlatımlar çok fazladır. Onun menkıbe yaşamına gelmeden önce tarihsel yaşamayla ilgili bilgilere ba­kalım.

 H. Suter, İslam Ansiklopedisine yazdığı maddede Ebül Ve­fa?nın doğum ve ölüm tarihleri konusunda 940 ila 998 tarihlerini düş­mektedir. Yukarıda verilen bir tarihte ise ölüm tarihi 1026 olarak veril­mektedir. Ebül Vefa?nın Horasan Erenleriyle ilişkilerini düşündüğü­müzde bu tarihlerin gerçeği yansıtmadığını görmekteyiz. Hem Ahmet Yesevi ile aynı çağdaş saydığımızda yine Ebül Vefa?nın Hacı Bektaş ve Baba İlyas dönemlerinden çok önceleri yaşamış olduğunu düşün­mekteyiz. Çünkü Baba İlyas?ın ölüm tarihi 1240. Baba İlyas?ı Ebül Vefa?nın halifesi sayarsak 1098 tarihinde ölen Ebül Vefa?nın ölümleri arasında varolan 141 yıl aradaki halifelik ilişkilerini de uzatmış olma­lıdır. Bir asırlık ölüm farkı çok şey değiştirir olmalı. Biz bilgilerimi­zin ışığında Anadolu?ya ilk gelen Horasan Erenlerini Ebül Vefa?nın halifesi sayarsak, bu bir asırlık farkın doğru olmayacağı ortadadır.

Baba İlyas?ın torunlarından olan tarihçi Aşıkpaşaoğlu?nun verdiği bilgiler şöyledir. ?Ben ki fakir Derviş Ahmet Aşıkıyım, İbn Şeyh Yahya İbn Şeyh Süleymen ve İbn Balı Sultanul Ali Aşık Pa­şayem ve İbn Kutbud Devran Baba İlyas halifesi Seyyid Ebül Vefa. ?[4]

Aşıkpaşaoğlu gibi Baba İlyas?ın torunlarından tarihçi Elvan Çele­bi?nin verdiği bilgiler de bu doğrultudadır. Baba İlyas?ın Ebül Vefa ilişkisi Dede Garkın aracılığıyla olmaktadır. Dede Garkın?ın fikirleri doğrudan doğruya Baba İlyas?a ulaşmaktadır.Dede Kargın?dan Baba İlyas?a uzananb  bu fikirler, bu düşünce­ler Ebül Vefa?nın düşünceleridir. Gerek Ebul Vefa gerekse Ahmet Yesevi?nin etkileri hem Baba İlyas?a hem de Hacı Bektaş?a halifeler aracılığıyla ulaşmış olması akla en uygun düşen bilgilerdir.

Biz etkilerden önce Ebül Vefa?nın tarihsel yaşamına yeniden dö­nersek, Horasan?da doğan Ebül Vefa, ilk derslerini amcası Abu Amr al Mugazili ile Abu Abd Allah Muhammed bin Anbasa?dan almış. Burada kendisini yetiştirmiş bir kişi olarak Bağdat?a giderek oraya yerleşmiş, çağının bilginlerinden yeniden dersler alarak bilgi ve görgüsünü geliş­tirmiştir.

Bağdat?ta bulunduğu sırada birçok bilgin ile ateşli tartışmala­ra girmiş, bu tartışmalar sonucunda her zamankinden daha çok üne ka­vuşmuş, onun ünü ve ismi günden güne çoğalmaya başlamış, Abbasi halifesini bile rahatsız edecek duruma gelmiştir. Halife bu gücün bir ­gün büyüyüp, kendi iktidarını sarsacağını bile düşünmüştür.

Ebül Vefa?nın tasavvufi düşüncelerinin yanında matematik ve fizik alanında da büyük bir ünü vardır. Özellikle trigonometriye yaptığı kat­kılar, Ebül Vefa?nın trigonometride sinüs hesaplamasının Ebül Ve­fa?ya ait olduğunu batılı bilim adamları belirtmektektedir.

Ebül Vefa?ya bütün sosyal tabakalardan insanlar ilgi duymuşlar. Onun bilge kişiliği ve çevresine toplanan binlerce insandan endişe du­yan Abbasi Halifesi Kaim Bin Emrillah (1031-1075) bu büyük Alevi şeyhinin ününün her an yükselmesinden korkmuş, çevrede bulunan bü­tün bilginleri de huzuruna çağırarak onu sınav yapmıştır. Yaptığı sınav sonucunda Ebül Vefa?nın üstün gelmesi halifeyi telaşlandırmış, halifenin ortaya koyduğu dedi kodular işe yaramamış, onu sapkın fikirler sa­vunmakla, Batıni inançların peşinden koşmakla itham etmiş olsa da bu düşünceleri boşa çıkmıştır.

Ebül Vefa adına yazılan menkıbelerde, bu büyük şeyhle ilgili bir çok menkıbe daha anlatılmaktadır. Şeyhle ilgili en çok menkıbelerin anlatıldığı Tezkirat?ul Muttakin?in 1300?lü yılların başında yazıldığı bi­linmektedir. Yine bu eserde yer alan bazı bilgiler şöyledir: Abbasi hali­fesi bir gün şeyhe hizmetkarlarından birisiyle bir mektupla bir şarap kadehi gönderir. Mektubu ve şarap kadehini alan şeyh, mektubu oku­madan önce şarap kadehinin gönderiliş nedenini sorar. Hizmetçi yanı­tının mektupta olduğunu söyler. Şeyh mektubu açıp okur. Mektupta şunlar yazılıdır. ?Huzurunda kadın ve erkekleri bir araya toplayarak ayin yaptığın zamanlar bu kadehle onlara şarap sunmak sana yakışır bir davranış olacaktır? yazılıdır.

Menkıbede yazılı bulunan bu gelenek, Ahmet Yesevi?de ki gele­neklere aynen uymaktadır. Bu fikir benzerlikleri Ahmet Yesevi ile Ebul Vefa?nın yakın ilişkilerini de göstermektedir. Çünkü Horasan?da bulunan tasavvufçularda pek de bulunmayan bu ortak tutuma ancak he­terodoks sufilerde rastlanmaktadır. Bir Kürt büyüğü olarak gösterilen bu bilim adamı hakkında bu benzerlikten yola çıkan Ahmet Yaşar Ocak, şu yargıya varmaktadır. ?Menkıbe namesinde Kürt soyundan geldiği bildirilen bu zatın gerçekten Kürt olup olmadığı, tersine göçe­be bir Türk boyuna mensup olabileceği ihtimali hesaba katılmalıdır?[5]

Ebül Vefa?nın Anadolu?da yerleşim kuran Horasan Erenleri ile il­gili ve onlarla ilişkilerini gösteren bir not da şöyledir. ?Geyikli Sultan Baba, Ebül Vefa Bağdatı ?nın tarikatından ve Baba İlyas?ın müritlerin­den olup, Babailere mensuptur. Karaca Ahmet, Doğulu Baba ve diğer evliyalar gibi zamanın otoritesi ve en çok şöhret yapan bir simadır.?[6]

Ebül Vefa menkıbenamesinde onun birçok kerametleri anlatılmak­tadır. Yine anlatılan menkıbelerdeki bu bilgilerinin hepsinin doğru ol­ması durumunda Şeyhin gücünün ve kişiliğinin bütün peygamberler­den çok daha ileride olması gibi bir durum ortaya çıkardı ki, bunu gö­rememekteyiz. Menkıbenamesi yine bu Ehlibeyt yanlısı büyük Şeyh?in menkıbelerde gerçek yaşamına ilişkin ip uçları da verilmektedir. Örne­ğin Şeyhin ölüm tarihinin 1017 olduğu gibi.

Ebül Vefa Bağdat?ta yaşamış ve orada ölmüş bir Horasan pi­ridir. Onun Türk ya da Kürt olması ya da Arap olması bu büyük şeyh hakkındaki görüşleri değiştirmez. Şeyh Zeynel Abidin oğlu Zeyd?e da­yanan bir soy kütüğü vardır ki, bu da diğer Seyyitlerden farklı bir yak­laşım olmasa gerek. Şeyh?in Ehlibeyt geleneğine ve inancına bağlı ol­ması, kendisinin diğer Sünni kelamcılardan farklı olarak bir batini oku­lu bilginlerinden olması kuşkusuzdur.

 Şeyh Ehlibeyt taraftarlarına ve Ali soyuna yapılan haksızlıkları ve işkenceleri ömür boyu lanetlemiş, on­lara yakınlık duymamış, onların kişiliklerinden ve düşüncelerinden ka­çınmıştır. Zaten Aleviliğin tarihsel kökenlerinin oluşumuna katkılar sağlayan, onu geliştiren, diğer dinlerden etkilenmekten çekinmeyen şeyh elbette bütün dinlerin özgür ve insansal yönlerini alacaktı.

 Türkis­tan?da gelişen tasavvuf okulu bilimcilerinin aksine o da her zaman doğru bildiğini araştırmadan, fikirlerine katmaktan çekinmemiştir. Tıpkı Hallacı Mansur gibi, ölümden bile korkmamıştı. Zerdüşt dininin etkileri Şeyhin görüşlerinde ağırlıklı biçimde görülmektedir. Bunları uygu1arken Abbasi halifelerinin kendisini sapkın inançlar taşıyor tehditlerinden de korkmamıştı.

Ebül Vefa?nın gerçek yaşamı her ne kadar gizlerle dolu olsa da hal­kının sevenlerinin menkıbelerde abartarak da olsa tarihin ara sayfaları­na sıkıştırdıkları bilgiler onu bugünlere bir ışık gibi getirmektedir.


[1]  BENDER, Çemşid, Kürt Uygarlığında Alevilik s.78

[2] age. S.79

[3] BİRDOĞAN, Nejat : Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerleşimi s.117

[4] Aşık Paşaoğlu Tarihi s.1

[5] OCAK, A.Yaşar : Babailer İsyanı  s.98

[6] DUMN, Cevdet; Göksu Nahiyesi Monoğrafyası, Bursa 1955 Akt.Hikmet Tanyu, Ankara ve Yöresi Adak yerleri s.30-35