Gülağ ÖZ Gülağ ÖZ

[email protected] | Yazara E-Posta Gönder!

10 Aralık 2011 | Okunma : 219
Tweetle

Aşık Paşa

AŞIK PAŞA

Aşık Paşa Anadolu?nun Türk kültürünün etkisine girmesinde ve Türkmen kültürünün yerleşmesinde büyük payı bulunan bir düşünür, bir ozan, bir savaşçı, bir dilci, bir üniversite rektörü, bir dede, bir pir­dir. Bugün bile Anadolu?nun köklerinde Türk tarihini araştırmak için mutlaka başvurulacak kaynak, bu ailenin yetiştirdiği tarihçilerin bırak­tığı bilgileri herkes takdir etmektedir. Anadolu topraklarında Türkmen­lerin yerleşmesinde üretim ve tüketim ilişkilerine girmesinde Aşık Paşa sülalesinin büyük izleri bulunmaktadır.

Aşık Paşa, Alevi kültürünün öncülerinden, Hacı Bektaş Veli?nin de piri olan ünlü Bilgin Baba İlyas?ın torunudur. Babası Muhlis Paşa ise Selçuk­lu Devleti dağılımında on ay kadar Karaman tahtına oturmuş, burada pa­dişahlık yapmış, ancak bunu kendi gönlüyle bırakıp tekkesine çekil­miş, halkını aydınlatmayı, padişahlığa tercih etmiş bir aydın kişidir. Kaynaklar bu olayı farklı farklı anlatmaktadır. ?Baba Ilyas ?in Amas­ya ?ya yerleşmiş büyük bir şeyh olduğu, dervişlerine Babai denildiği, bunların Selçuklu Sultanı Gıyasettin tarafından katledildiği, oğlu Ba­ba Muhlis ?in de Konya ?da altı ay padişah olduğu, sonra saltanatını Karamanlılar sülalesinin müessisi ve Baba Ilyas ?in müritlerinden Nu­re Şufi?ye bıraktığı, Aşık Paşa?nın işte o Muhlis Paşa olduğu?1 diyen Fuat Köprülü bu tezini Şakaik tercümesi, ile pekiştirmektedir.?[1]

Aşık Paşa?nın bu yöndeki çalışmalarına ve padişahlığı bırakmasına, Babası Baba İlyas?ın halifelerine zulüm yapılmasına dayanamaya­rak, halkının uğruna silaha sarılarak tahta oturduğunu Bedri Noyan şu sözlerle bitiriyor ?Babasının derviş ve halifelerine Selçukluların zulüm ve baskı yapması üzerine silaha sarılmış, Konya?yı ele geçirmiş, Sel­çuk tahtına oturmuştur.?[2]

Aşık Paşa Hacı Bektaş'ın öldüğü yıl dünyaya gelmiştir.Ömrünün sonuna kadar da Orta Asya Türeleri?nin, Anadolu?ya taşıdıkları kültürün, bu topraklarda yeşermesini sağlamıştır. Kendisi aynı zamanda büyük bir şair olup, Garipname adlı bir divanı bulunmaktadır. Türkçe?yi Yunus Emre gibi arı bir dil kullanarak sürdürmüş, şairliği nesillerine de geçerek devam etmiştir. Oğlu Elvan Çelebi de aynı zamanda şair olup. Selçuklu dönemini ve Alevilik tarihinin temelini oluşturan kül­türleri yazdığı eserle günümüze taşıyarak, bu uğurda büyük miras bı­rakmıştır. Elvan Çelebi?nin yazma eseri olan bu tarih çalışması çağına ışık tutan, Selçuklu dönemini günümüze taşıyan önemli bir eserdir. Elvan Çelebi?nin yeğeni olan Aşıkpaşaoğlu adıyla tanınan Ahmet Aşıki, bir Osmanlı tarihçisidir. Aşıkpaşaoğlu tarihi araştırmacıların temel kaynaklarından bir tanesidir. Her ne kadar  bazı yanıltıcı, çarpıtıcı bilgiler vermiş olsa da Aşıkpaşaoğlu tarihi önemli bir başya­pıt olarak araştırmacıların masasında bulunmaktadır.

Aşıkpaşaoğlu kendi soyu ile ilgili olarak şu bilgileri kitabının başı­na almış. ?Ben ki Fakir Derviş Ahmet Aşıkiyim. Babam Şeyh Yahya, onun babası Muhlis Paşa, onun babası da zamanın kutbu Baba İl­yas ?tır ki Seyyid Ebül Vefa ?nın halifesidir.?[3]

Aşık Paşa?nın doğumunun 1272 olduğu kesin olarak bilinmesi ya­nında, nerede doğduğu konusunda bir kayda rastlanmıyor. Ancak ölü­mü 1333 Kırşehir?dir. Aşık Paşa Kırşehir?e yerleşip orada bir tekke ve vakfiye kurmuş, vakfiyesinde Türk dilinde öğrenciler yetiştirmiştir. Yetişen öğrenciler Anadolu?nun çeşitli bölgelerine değin yayılıp, Aşık Paşa?nın fikirlerini topluma benimsetiyorlardı. Bugün Kırşehir?de Aşıkpaşa?nın türbesi hala ayakta durmakta, yalnız türbesi çevresinde olduğu sanılan tekkesinden izler kalmamıştır. Büyük ihtimalle yıkıla­rak yok edilmiş, ancak Müslümanlıkta mezarın kutsallığı sonucu türbe­sine dokunulmamıştır.

Aşıkpaşa ilk Osmanlılar döneminde yaşamış, Osmanlı Devleti?nin kuruluş aşamasında kuruluşla ilgili çalışmalar yapmış, ayrıca çeşitli sa­vaşlara katılmıştır. Orhan Gazi ve Murat Hüdavendigar zamanlarında bu iki padişahla iyi ilişkiler içerisindedir. Zamanın Anadolu Erenlerinden Yunus ve Taptuk Emrelerle yakın dostluğu vardır.

Muhlis paşa?nın en büyük oğlu olup Aşık Paşa adını mahlas olarak kullanmaktadır.

Aşık Paşa Türkçe?de ilk şiir yazan şair olarak anılmaktadır. Türk dilinde ilk ezgiler yine Aşık Paşa?ya aittir.Konya?da oluşturulan Fars kültürüne karşın Türk dilinini ve kültürünü savunan aydınlar Kırşehir?i mekan tutup burasını özgün Türk kültür merkezi yapmışlardır. Bunların başında Aşık Paşa bulunmaktadır. Mevlana?nın Mesnevisinine karşılık Aşık Paşa Garipname Türkçe divanını burada yazmıştır. Bazı kaynaklar Garipnameyi marifetname olarak adlandırmaktadırlar. Süleyman Çelebi Bursa?da yazmış olduğu Mevlit adlı eserini yazarkan Garipname?den önemli ölçüde yararlanmıştır.

Aşık Paşa?nın ölümünün ardından bu tarzda şiirler yazılmaya devam edilmiştir. Bu çığırı devam ettiren Elvan Çelebi başta gelmektedir. Elvan Çelebi?nin bu tarzda yazılmış tasavvufu içeren bir divanından söz edilse de bu güne kadar böyle bir esere rastlanılamamıştır

Aşık Paşa iyi bir öğrenim görmüş, dede ve babasından çok şeyler öğrenmiş, bunların yaşama geçirilmesi sorumluluğundan da kaçınmamıştır. Babası Muhlis Paşa Karamanlı Beyliğinin kuruluş aşamasında büyük umar harcamış, altı ay kadar buranın başında bulunmuş nüfuslu bir şahsiyettir. Ve aynı zamanda bilge bir kişiliğe sahiptir. Muhlis Paşa oğullarının iyi bir eğitimden geçmesini, topluma ancak aydın kimliğiyle hizmet edileceğini hep ön planda tutmuştur. O nedenle Aşık Paşa Anadolu?da kullanılan bütün dilleri hem konuşur hem de yazardı.( Arapça, Farsça, Ermenice, Rumca vb.)

 ? Aşık Paşa?nın nerelerde ve kimlerden okuduğunu bilemediğimiz gibi, devrin büyük mutasavvıflarından  kimlerle münasebette olduğu hakkında sarih bir malumatımız yoktur. Mamafih Hacı Bektaş, Ahi Evren, Şeyh Süleyman, Mevlana, Sultan Velet gibi sufileri şahsen tanımış olması bile ki bazılarını tanımaması mümkündür. Bunların müritleriyle ve bilhassa son ikisinin eserleriyle yakından alalı olduğu muhakkaktır.?[4]

Aşıkpaşa, Amasya?da baba dergahının başında iken Anadolu?da is­yan hareketini yönlendiren ekibin başı Emir Timurtaş?ın amiri diye tanındığından baba makamından ayrılıp, yerine başkalarını bırakarak Kırşehir?e yerleşmiştir.

Kırşehir?de yüzyıllarca Ahi Evrenler?in, Aşık Paşalar?ın etkileri sürmüştür. Hacı Bektaş Veli, Ahi Evren, Aşık Paşa ve ardıllarının yü­rüttükleri kültürel ve sosyal yaşam biçimi her zaman Anadolu yönüne doğru bakmış ve buradan Türkmen köylerini aydınlatmıştır.

Tarih Ansiklopedisi?nde Aşık Paşa ile ilgili şu bilgiler yer almakta­dır. ?Adı Ali?dir. Babası Osman Bey?in silah arkadaşlarından Şeyh Muhlis Paşa ?dır. 1271 ?de Kırşehir?de doğdu. Babasının ilk çocuğu ol­duğu için kendisine ?Başağa? denildi. Aşık Paşa?nın ünü Orhan Bey zamanında yayılmıştır.?[5]

Aşık Paşa?nın Kırşehir kapısında bulunduğu o zamanki adıyla Arapkir,bu günkü adıyla Gülşehir?de doğduğunu kaydeden A. Yaşar Ocak bu konuda geniş bilgileri Elvan Çelebi?ye dayanarak vermekte­dir. Arapkir?in ardından 25 yaşlarında iken dedesi Şeyh Osman ile Kır­şehir?deki zaviyeye getirilmiş, burada resmen şeyhlik makamına otur­muştur. Bu genç yaşlarda kendisini yetiştirip, şeyhlik (seyitlik-dedelik) maka­mına getirilen ender kişilerden birisidir. Şeyh Osman?ın, Ali?nin (Aşık Paşa?nın) yetişmesinde, eğitiminde büyük rolü olduğu görülmektedir. Aşık Paşa, babası Muhlis Paşa ile birlikte Sultan Orhan?ın savaşlarına katılmış, Kırşehir ve çevresinin Osmanlı hakimiyetine girmesini sağla­mıştır.

Kırşehir?deki zaviyesi ve tekkesi dönemin en zengin ve en büyük tekkesidir. Bu vakfiyeye bağlı olarak dönemin en büyük okulları yaptırılmıştır. Aşıkpaşa tekkesinde yetiştirilen öğrenciler Türk dilinin sa­deliklerini öğreniyor, bunun yanında Arapça-Farsça?yı da yabancı dil olarak alıyorlardı. Eski Yunan klasikleri ve doğunun, batının tüm ya­pıtları bu tekkede bulunup, öğrencilerin hizmetine sunulmaktadır.

Aşık Paşa?nın halifelerini Elvan Çelebi şu isimlerle açıklıyor: Şey­hül İslam Farhu?d-Din, Sarimu?d Din Saruca, Şeyh Alay, Şeyh Eşref, Şeyh Alişir, Işıklu, Ebubekir Seyfu?d Din Habip ve Hacı Bektaş Vila­yetnamesinde adı geçen Şeyh Balı da Aşık Paşa?ya halife olarak gös­terilmektedir. Demek oluyor ki, Aşık Paşa Kırşehir Tekkesinde yetiş­tirdiği dervişler, dedeler, şeyhler önemli eğitim ve sınavlardan geçerek Anadolu?ya gönderilmişlerdir. Dikkat çekici bir şey var ki, bu dönemde herkeste şeyh, halife adları kullanılırken Dede sözcüğüne çok az az rastlan­maktadır.

?Şeyh ve halife olmak için yaşın söz konusu edilmediği, yirmi ya­şında bir şeyhin yetmiş yaşında halifesi bulunduğu, Türkmen çevrele­rinde yadırganacak bir durum değildir. Çünkü Türkmenler?de, Alevler?deki dedelik gibi, şeyhliğin babadan oğula geçtiği hesaba katılırsa 1300 ?lerde otuz yaş civarında olan Aşık Paşa ?nın yetmiş seksen yaşla­rında halifeleri bulunması düşünülmeyecek şey değildir.?[6]

Aşıkpaşa günümüzde bir Aşık (ozan) olarak tanınmıştır. O?nun şeyhliği (dedeliği) görmezlikten gelinmektedir. Aşıkpaşaoğlu adıyla tanı­nan torunu Derviş Ahmet Aşıki yazmış olduğu kısa Osmanlı tarihiyle günümüze ışık tutmuştur. Adı da Aşıkpaşa?nın önüne geçerek dedesinin adını gölgelemiştir. 13. yy.dan bu yana tarih içinde büyük yeri olan Baba İlyas evlatlarının hepsinden kalan birçok şey vardır Anadolu kül­türünde. Aşıkpaşa, Aşıkpaşaoğlu?ndan başka Aşık Paşa?nın oğlu Elvan Çelebi, döneminin tarihine ışık tutan büyük eserini yazmıştır. Bu eser yakın geçmişte gün yüzüne çıkartılarak araştırmacıların ve okuyucula­nn hizmetlerine sunulmuştur. Kitabın adı Menakıbul Kudsiyye Fı Me­nasıbil Ünsiye bir başka adla da Baba İlyas-ı Horasanı ve Sülalesinin Menkıbesi Tarihi diye yayımlanmıştır.

Aşağıya alınan şiirler Aşık Paşa?nın şiirlerinden seçmelerdir.

HER KİM BANA  AĞYAR İSE

Her kim bana ağyar ise

Hak Tanrı yar olsun ona

Her kancaru varır ise

Bağ u bahar olsun ona.

 

Bana ağu sunan kişi

Şehd u şeker olsun işi

Kolay gele müşkül işi

Eli erer olsun ona.

 

Acı dirliğim isteyen

Tatlı dirilsin dünyada

Kim ölümüm ister ise

Bin yıl ömür olsun ona.

 

Her kim diler ben har olam

Düşman elinde zür olam

Dostlar şad u düşmanı

Dost maşuk yar olsun ona.

 

Ardımca taşlar atanı

Hak tahta ağdırsın onu

Önüme kuyu kazanı

Güller nisar olsun ona.

 

Her kim diler ise benim

Ol dostumdan ayrıldığım

Gözlerinden hicap gitsin

Dizar- ı yan olsun ona

 

Bu Muhlis oğlu Paşa?nın

Güldüğün istemiyenin

Ağladığım istiyenin

Gözüm pınar olsun ona.

 

BENDEN Mİ BANA BU ELEM

Benden mi bana bu elem

Aşktan mı yoksa derd ü gam

Bunca bela cevr ü sitem

Bilsem nedendir bilmezem.

 

canan olursa ger nihan

Kalmaya canda zerre can

Buluban bu sözü ı yan

Bilsem nedendir bilmezem.

 

Aşkın yürekte yarası

Pes olmuşam avaresi

Ya Rab bu derdin çaresi

Bilsem nedendir bilmezem.

 

Daim dilefkar olduğum

Şürkle zar olduğum

Talib-i Didar olduğum

Bilsem nedendir bilmezem.

 

Aşık?ta bu hayret nedir

Ma?şuktaki şevket nedir

Derviş buna hikmet nedir

Bilsem nedendir bilmezem.

 

DİLİM BÜLBÜL OLDU ÖTER

Dilim bülbül oldu öter

Ahım cana kılur eser

Türlü türlü yemiş biter

Mamur oldu bostanımız.

 

Geçenler n?etti n?eyledi

Her birisi bir ad koydu

Leyla ile Mecnün gibi

Söyleniser destanımız.

 

 

Aşk ile başım hoş dürür

Kande varsam yoldaş dürür.

Yıl on iki ay sarhoş dürür

Aşktan içmiştir canımız.

 

Muti olduk aşk haline

Bakmadık dünya malına

Girdiler erenler yoluna

Tamam oldu imanımız.

 

Ne kaşadır ne gözedir

Meylimiz güzel yüzedir

Daima solmaz tazedir

Bu bizim gülistanımız

 

Kim buldu derman ecele

Görsek geri kim ki gele

Dahi gideriz ol yola

Menzildedir kervanımız

 

Aşık Paşa?m nice nice

Devlet anın ol göz aça

Bizden dahi gelüp geçe

Bu yalancı devranımız.

 

SÖYLER İSEM BU DERDİ BEN

 Söyler isem bu derdi ben

Sırrım cihana faş olur

Sakin olup oturursam

Sağmaz yüreğim baş olur.

 

Seyrim daim senden sana

Seyranlarım senden yana

Saltan dürür aşkın bana

Süvar ü hem yoldaş olur.

 

Sen tınma Aşık ol erik

Sayruyu sağı ol görür

Serkeşleri yoldan sürür

Sakinlere ferraş olur.

 

Aşık Paşa?m nice nice

Devlet anın ol göz aça

Bizden dahi gelüp geçe

Bu yalancı devranımız.

 

 

1

EY PADİŞAH! EY PADİŞAH!

Ey padişah! Ey padişah!

Çün ben beni verdim sana,

Genç ü hazinem kamusu

Sensin benim önden sona.

 

Evvel dahi bu akI u can

Seninleydi asl iken;

Ahır gem sensin mekan

Uş varırım senden yana.

 

Senden sana varım yolum,

Sana seni söyler dilim,

İlla sana ermez elim,

Bu hikmette kaldım tana.

 

Bu hikmeti kim ne bile,

Bilse dahi gelmez dile;

Bu ah ile bu zar ile

Gözüm yaşı nice dine!

 

Dursam seninle dururam,

Baksam seninle gürürem

Her kancaru kim yürürem,

Gönlüm yönü senden yana.

 

Sensin bana can u cihan,

Sensin bana genc-i nihan,

Senden dürür assı, ziyan;

Ne iş gelir benden yana.

 

Söz söyleten dilimde sen,

Hükmeyliyen içimde sen,

Alıveren elimde seri

Cümle işim önden sona.

 

Şöyle yakın olmuş iken,

Görmez seni bu can u ten

Kim geçiser bu perdeden,

Kim mani olur hükmüne?

 

Aşık sana tuttu yüzün

Unuttu cümle kendözün

Cümle sana söyler sözün

Söz söyleten sensin yine.

 


[1]  KÖPRÜLÜ, Fuat;  İslam ansiklopedisi Aşık Paşa maddesi c.1, s.701

[2]  NOYAN, Bedri; Bektaşilik Alevilik Nedir? S.434

[3] ADSIZ, Nihal;  Aşık Paşaoğlu Tarihi MEB Yayınları s.11

[4]  KÖPRÜLÜ, Fuat; İslam Ansiklopedisi c. 1, s705

[5] ULUÇAY, M.Çağatay, Tarih Ansiklopedisi s.38

[6]  OCAK, A.Yaşar; Elvan Çelebi, Menakubil Kudsiye s. LXVII.