Abdal Musa
ABDAL MUSA
Horasan Erenleri gibi Abdal Musa?nın da tarihi, yaşamı hakkında yeteri kadar kaynak bulunmamaktadır. Onu en iyi anlatan kaynaklar Alevi Bektaşi şairlerinin nefesleridir. Bunun yanında her ne kadar abartıyı öne çıkartmış olursa da vilayetnameler bu tür kişilerin yaşamlarına ait ipuçları vermektedir. Tekke ve dergahlar da hem yapısal olarak hem de işlevsel olarak bu ulu kişiler hakkında alınabilecek en sağlıklı kaynaklar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Abdal Musa Sultan?ın tarihi kimliği şöyledir. Aslen Horasanlı olup, büyük bir ihtimalle Hacı Bektaş ekibiyle birlikte Anadolu?ya gelip yerleşmiş, Anadolu?nun Türkleşmesi-Müslümanlaşmasında Alevi felsefesinin yayılıp yerleşmesinde büyük umar harcamıştır. Bir süre Azerbaycan?ın Hoy kentinde kalarak Anadolu?nun koşullarına bakıp çevresiyle birlikte bun topraklara ayak basmıştır. Bazı kaynaklar onu Hacı Bektaş?ın amcası Haydar?ın torunu olarak vermektedir. Babası Hasan Gazi, Annesi Ana Sultan?dır. Hacı Bektaş?ın pir evinde bulunan 12 posttan birisi Abdal Musa?ya aittir.
Abdal Musa?nın Pirliği yanında tarihi kimliği hep öne çıkar. Osmanlı Devleti?nin kuruluş sürecinde büyük katkıları olmuş, Osmanlı Padişahı Sultan Orhan?ın güvendiği kişiler arasına girmiş olup, Osmanlı ordusunda da yönetim kademesinde sorumlu görevler yüklenmiştir. ?Abdal Musa ?nın dört arşın uzunluğundaki ağaç kılıcından başka bir silahı olmadığı halde hayrete değer yiğitlikler gösterdiği de söylenir. Abdal Musa da pamuk ile ateş toplamıştır derler.?[1]
Bütün kaynakların Abdal Musa konusunda birleştikleri nokta Hacı Bektaş Veli?nin yakınında olduğu, onun Anadolu?ya Hacı Bektaş?la birlikte geldiğidir. ?Şeyh Abdal Musa, Horasan Erenlerinden olup, Bursa fethinde bulunmuştur. Şeyh Abdal Musa, Yesevi fukarasındandır ve Hacı Bektaş ile Rum?a gelmiştir?[2]
Bursa?nın alınmasında Abdal Musa?nın göstermiş olduğu yararlıklar eserleriyle de ortadadır. Fuat Köprülü, Abdal Musa?nın diğer kaynakların vermiş olduğu Bursa Dergahı?nın dışında Denizli?de ?harap olmuş bir çeşmenin yanında bulunan kitabede Eş, Şeyh Abdal Musa? adının yazılı olduğunu söylemektedir.?[3]
Abdal Musa?nın da diğer pirler gibi çeşitli yerlerde türbesi olduğu rivayet edilmekle birlikte, adına yapılan yatırları da vardır. Ama asıl onun türbesinin ve eylemini kurduğu yerin Antalya-Elmalı Tekke Köyü?ndeki dergahıdır.
Heterodoxe Türk oymaklarının yaşadığı bölgeler olarak bilinen Teke havalisi ki bu bölge Aydın?a kadar uzanan bir Kızılbaş yerleşim merkezini oluşturmaktadır. Hatta bu etki çeşitli dönemlerde kendisini göstermiş, zaman zaman düzene ve yönetime başkaldırma noktasına kadar varmıştır. Abdal Musa Sultan?ın bu bölgede yerleştirmiş olduğu Kızılbaş-Alevi bilincinin etkileri 17. yüzyıla kadar uzanmıştır. Şeyh Bedrettin eylemlerine öncülük eden Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa eylemleri (15. yy.da) bu bölgedeki göçebe Türkler tarafından yapılmıştır. Hatta 16. yüzyılda büyük bir direniş gösteren, uzantısı Erdebil Tekkesi? ne kadar etkili bir alanı olmuştur. Hatta 2.Beyazıt döneminde Anadolu isyanlarının en büyüğü bu bölgede yaşanmıştır. Şah Kulu adlı bir Alevi dedesi yirmi yıl kadar Osmanlı Devleti?nin yanlış ve baskıcı tutumuna başkaldırmıştır. Şah Kulu?nun eylemleri öylesine etki gösterir ki, Osmanlı yönetimi bu eylemi bastırmak için uzun süre uğraşmak durumunda kalmıştır. ?Korkuteli?nin Yalımlı köyünde bulunan tekkenin kurucusu Şah Kulu?nun babası Şeyh Hasan Halife ?dir.?[4]
13. Asrın bir üniversitesi olarak Anadolu?da kurulan ilk dergahlardan birisi de Tekke Köyü Abdal Musa dergahıdır. Bu dergah o günlerin koşullarına ve Alevi adetlerinin ve Alevi felsefesinin yürütülmesine göre yapılandırılmıştır. Bugün bu dergahtan arda kalan salt Sultan Abdal Musa?nın türbesidir. Burada eski dergah binasından fazlaca bir şey ortada görülmemektedir.Bedri Noyan araştırmalar sonucu eski dergahın yerini şöyle anlatıyor.
?Eski birinci avluda bir kuyu var.Kuyu bileziğinin dış tarafı altı yüzlü olup buraya beş santim kalınlığında mermer levhası birer beyt olarak bütün çevredeki yüzlere birer beytlik manzum kitabe yazılmıştır. Son yüzdeki iki beytlik kitabede şunlar yazılıdır.?[5]
Tekke-i sıdk-ı razada gösterir envar sıfat
Hakk sana etmiş müyesser dehbil-i kand-ı nebat
Vasfına mümkün değildir sırrına ermek muhal
Dost muhibb-i hanedan-ı ba-sefadır nur-ı zat.
01 nübüvvet bendesidir eyledi keşf-i zuhur
Sahıb-i sırr-ı vilayet müjdesidir beyyinat.
Gördüler cümle kemalin ?Barekallah? didiler
Gel ziyarct eyle anı bundadır Hakk?a necat.
Ab-ı Kevser nuşedenler Hızr?ile hemden olur
Dü-cihanda vasıl olmuş rahmete sahib-berat.
Bu gülistan goncesidir Seyyid İbrahim Dede,
Bülbülü-veş her seherde nutkudur: ?Fil?kainat?.
Şeş cihatle tekmil olur tarihimiz Mesruriya
Yedi başlı ejder gibi çıktı çahdan bu hayat.[6]
Abdal Musa?ya ait olduğu söylenen bir değirmenden söz edilmektedir. Halen günümüzde işlev gören değirmenin Abdal Musa Sultan zamanından kaldığı çeşitli kayıtlarda anlatılmaktadır. Bu değirmenin taşlarından bir tanesi sağa bir tanesi de sola doğru dönmektedir. Hatta Abdal Musa zamanında bu değirmeni ?Burasını uzun yıllar kira ile işleten Rum değirmenci zamanla burasının kendisine ait olduğunu iddia etmiş, kadı katında mahkeme görülürken Abdal Musa? bu adam kendisinin olduğunu söylüyor ama kendisine bir soru sormak istiyorum?der. ?Değirmenin taşları ne tarafa döner biliyor musıın?? diye sorunca Rum değirmenci ikisi de sağa döner demesiyle, Abdal Musa, hayır biri sağa birisi de sola dönmektedir deyince Rum değirmenci iddiasını kaybetmiştir.?[7]Menkıbelerde birçok benzeri olay anlatılır.
Yine Elmalı?da Uçarsu adıyla anılan Abdal Musa zamanından biri iki yönlü akan bir su vardır. Bu su, menkıbelere göre Abdal Musa?nın kerametleri sonucu iki yönlü akmaya başlamıştır. Abdal Musa yatırının batısında bulunan Akdağ?da akan su Tekkeköy ve çevresindeki arazileri sulamaktadır. Bu su dağın yamacından beşparmak gibi fışkırmaktadır. Fakat_bu suyun Kasım ayında bu yüzü kesilmektedir. Kasım ayından sonra da dağın arka yüzünden fışkırarak akmaktadır. Hıdrellez mevsiminde yeniden dergah tarafına akmaktadır. Hikayesi şöyle anlatılır: ?Dağın öte tarafındaki insanlar boş duruyorlarmış. Oradan geçen Abdal Musa ?Neden çalışmıyorsunuz?? diye sorunca, köylüler, suyumuz yok ne yapalım demişler. Dönüm başı bir kilo mahsul vermeyi kabul ederseniz size su sağlarım diyen Abdal Musa ?nın önerisi köylülerce kabul edilmiş. Abdal Musa da dağdan suyu çıkarmış. Mahsuller yetişmiş gürül gürül su akmaya başlamış. Sulanan tarlalardan fazlasıyla mahsul elde edilmesine karşın köylüler Abdal Musa dergahının hakkını vermemişler. Suyu bize Allah verdi diyerek sözlerinden dönmüşler. Abdal Musa da bu su için yeni bir talimat çıkarmış. Öyleyse Hıdırellez?den Kasım ?a kadar dergaha aksın, sonra buraya demiş. 0 zamandır, işe yarayacağı zaman su o köylülerden yana akmaz olmuş.?[8]
Abdal Musa?nın çok kerameti anlatılır. Onun yaşamı menkıbelere, velayetnamelere dayanılarak verilir. Ancak biz bu yönü yerine Abdal Musa?nın gerçek yaşamı olan dergah ve işlevlerini değerlendirerek onun kişiliğini ortaya koymayı uygun buluyoruz.
Abdal Musa?yı aşırı derecede öne çıkartmaya, yüceltmeye yönelik olarak yazılmış velayetnamesi ne kadar gerçeği yansıtmıyorsa, onun hakkında yanlış ve çelişkili bilgiler veren tarihler de öylesine yanlışlıklarla doludur. Alevi pirlerinin en büyüklerinden ve ilklerinden olan Baba İlyas?ın torunlarından Osmanlı tarihçisi Aşıkpaşaoğlu Osmanlıya ve çevresine yaranmak için tarihi ve dedesini yanıltırcasına, hatta Baba İlyas hakkında gerçek bilgilerin dışında bilgiler vererek dedesini inkar ederek, hem Hacı Bektaş hem de Abdal Musa hakkında yanlış ve yanlı bilgiler vermektedir. ?Abdal Musa derler bir derviş vardı. Hatun Ana?nın dostudur. 0 zamanda şeyhlik ve müritlik asla ortaya çıkmış değildi. Silsileye dahi aldırmazlardı. Hattın Ana, Hacı I3ektaş ?in üzerine mezar yaptırdı. Bu Abdal Musa geldi, bunun üzerine nice gün kaldı. Orhan devrinde nice gazalar etti.?9
Abdal Musa?nın dergahı ve külliyesiyle ilgili en geniş bilgileri Hoca Ahmet Yesevi?nin torunlarından olduğunu söyleyen Türk gezgincisi ve tarihçisi Evliya Çelebi veriyor. ?Burası yüksek bir dağ eteğinde bağlık, bahçelik bir köydür. Evler tahta örtülüdür. Bura halkı hiç vergi vermezler. Yalnız Abdal Musa Tekkesi?nin tamiri, derviş ve gelen geçenlerin ihtiyaçlarının temini bunların vazifesidir. Kıble tarafından kerpiç gibi duyarlı ve dört bir adımlık bir bağ ortasında üstü çam tahtasıyla örtülü kargır bir kubbe altında Abdal Musa yatar. Türbe üstünde altın alem beş saatlik yerden yürünür. Sandukanın etrafında kıymetli Kuranlar, tavanda kıymetli kandiller. avizeler vardır. Başucunda mücerrit alameti olan beş terldi bozdoğanı tacı ve seyit olduğunu gösteren yeşil imamesi durur. Horasan ?dan Hacı Bektaş fukarasındandır. Merkadın etrafında geniş bağ ve bahçeler arasında misafirhaneler, meydanıdır, kiler, mutfak, fukara meydanı, akarsu kenarlarıında oturacak bir çok yer vardır. Meydanlarda yüzlerce alem, çeraf, tef, kuddüın, neft, nekkare gibi Bektaşiliğe mahsus malzemeler vardır. Mutfakta kırk derviş hizmet eder. Meydanın bu tarafında içi erzak dolu yirmi ambar vardır. Meydanın dışında büyük bir misafirhahe bulunur. Üstü konak, altında ise ikiyüz at alacak kadar büyük bir ahır vardır. Misafir hiç eksik olmaz. Misafirlere hemen Baba çorbası sunulur.Tekke yapıldı yapılalı mutfağında hiç ateş sönmemiştir. Tekkenin çok zengin vakıfları vardır. Qnbinden çok koyunu, bin camuzu, on katar devesi, yedi katar katırı, binden artık sığırı, yedi yüz kolon kısrağı, yedi değirmeni, bağları, bahçeleri, dağlarda koruları vardır.?10
Abdal Musa dergahında yapılan cem ve ayinlerde kadın ve erkeklerin birlikte aynı mecliste bulunduğunu, bu geleneğin Orta Asya?dan geldiğini söyleyen Fuat Köprülü şunları yazıyor ?Ahmet Yesevi de kendi meclislerinde erkeklerle kadınların birlikte zikretmesine itiraz eden Maveraünnehir ve Horasan alimlerine, bir hokka içine pamukla ateş, koyarak göndermiş ve böylece kendi bir velinin, meclisinde kadınlarla erkekler birlikte bulunsa bile, onların gönlünden her türlü kötülüğü, giderilebileceğini göstermiştir.?11
Abdal Musa ve diğer Horasan Erenlerinin Anadolu?daki işlevler konusunda Prof. Abdurrahman Güzel şunları söylüyor ?Bunlar Anadolu ?ya yepyeni fikirler, ahlak ve iman canlılığı getirdiler. Büyük şehirlerde dergahlar kurdular. Kasaba ve köylerde tekkeler açıldı. Her ta rafta sofiler halkı irşat etmeye koyulunca adeta bir misyon hareketiyle Anadolu ?da tasavvuf hızla yayıldı.?12
Abdal Musa?nın tarihi yaşamıyla ilgili kesin bilgiler olmamakla birlikte Sultan Orhan?ın Bursa fethine katıldığı birçok kaynaktan verilmektedir. Eğer bu yargı doğru ise Bursa?nın fetih tarihi 1326?dır, Abdal Musa?nın Hacı Bektaş?la ilişkileri düşünülünce onun çok yaşlı Olduğu bir gerçektir. Çünkü Hacı Bektaş?ın ölüm tarihi 1271 olduğuna göre, Bursa?nın fethine kadar geçen süre 55 yıldır. 0 zaman ya Hacı Bektaş?la Abdal Musa?nın ilişkisini görmeyeceğiz, ya da bu tarihi geçerli sayacağız. Zaten kaynaklar bu konuda, çeşitli ölüm ve doğum tahminleri yürütmektedir. Durum ne olursa olsun ölüm ve doğum tarihleri kesin olarak gün yüzüne çıkmış değildir. Önemli olanı onun Teke köyünde kurmuş olduğu dergahı (üniversitesidir) ve buradaki yetiştirdiği öğretmenleri Anadolu?nun çeşitli yerlerine göndererek Alevi kültürünü yaşatması ve biçimlemesidir.
Abdal Musa?nın pirliği, evliyalığı, kuramcılığı, öğreticiliği, savaşçılığı yanında ozan yönü de vardır. Bir çok şiir yazmıştır. Ya da kendisine maledilmektedir.
ABDAL MUSA SULTAN VİLAYETNAMESİ?NDEN
Abdal Musa Sultan Nasip Dağıtıyor*
Baba Gaybi odun kesmeye gitmişti, döndüğünde dediler ki: ?Ey Baba Gayb, Efendimiz bal, yağ akıttı şu pınarlardan, sen görmedin.? Baba Gayb?e yemek verdiler, yedi yine oduna gitti. Giderken, bu olayı görmediğine üzüldü: ?Efendim, beni sevmezsin, ben senin didarına doymadım, senden hiçbir nesnecik görmedim. Bana yakınında hizmet ettirmezsin, uzaklara yollarsın, didarından ayrı düşerim.? dedi.
Gaybi odundan döndü. Abdal Musa Sultan, ?Gidin Gaybi?ye söyleyin, bizden iyisine hizmet eylesin.? dedi. Derviş gidip, Gaybi?ye söyledi. Gaybi üzüldü, dedi ki: ?Ben bir padişah oğlu idim, geldim, şu dedeye kulluk eyledim. İşte bildim er hak evliyadır. Ben bundan yüz döndürsem, çoktan yüz çevirirdim. Elimden ne gelir? Bırakıp gitmek de olmaz! Nazarında yanalım bari.? Akşam olunca, kendini bacadan aşağı ocağın içine attı, ocağa düşerken, Abdal Musa Sultan: ?Tutun Gaybi ?yı!? dedi. Abdallar tutup, yine kapıdan dışarı çıkarıp bıraktılar. Baba Gaybi, ?Elimizden ne gelir, eşiğe yaslanalım.? dedi. Abdalların hepsi yatıp uyuyunca, Baba Gaybi eşiğe yaslanıp, yattı. Abdal Musa Sultan kalktı, dışarı çıktı, ayağını Gaybi?nin üzerine bastı. Gaybi aldırış etmedi. Abdal Musa Sultan, ?Kimdir burada yatan?? dedi. Gayba:
?Lebbeyk Sultanım kulun Gayb?dır? dedi. Abdal Musa Sultan, ?Aldın nasibini Kaygusuz?um aldın, aldın!? dedi,eline yapışıp, içeri getirdi. Namaz vaktinde Abdal Musa Sultan dışarıya çıktı. Üç kez ünü vardığınca çağırdı. ?Gelsin nasib isteyen!? dedi. Hemen Abdal Kefi koştu, ?Aman Sultanım, himmet eyle!? dedi. Abdal Musa Sultan, ?Yürü, sen önce lot?unu ye, sonra da lot?unu ye!? dedi. Ondan sonra, Kara Aşık Baba geldi: ?Yürü, sana Eğirdir?i verdim.? dedi. Tahtalı Baba geldi: ?yürü,sana Tahtalı Dağı?nı verdim?dedi.
Her kim geldi ise, nasip verdi. Sözün kısası o gün kırk abdala nasip verdi. Ondan sonra, Abdal Musa Sultan geldi, oturdu, eliyle ocağı karıştırdı. Abdal Kefi, ?Sultanım, elin yanmaz mı?? diye sordu. Abdal Musa Sultan: ?Abdallarız, feta?larız, üryanlarız, büryanlarız!? dedi. Abdal Kefi, ?Acaba bu Sultan hangi soya bağlıdır?? dedi. Abdallar, ?Biz, bu sultanın ötesini sormayız. Yalnız didarının aşıkıyız.? dediler. Abdallara, bu soruyu yanıtlamak güç geldi, gönül evinden bunu istediler. Abdal Musa Sultan söyledi
Kim ne (bilür) bizi nice soydanuz
Ne bir zerre oddan na hod sudanuz
Bizim hususumuz ma?rifet söyler
Biz Horasan mülkindeki boydanuz
Yedi deniz bizim keşkülümüzde
Hacim umman oldu biz o göldenüz
Hızır İlyas bizim yoldaşımızdur
Ne zerrece günden ne hod aydanuz
Yedi tamu bize nevbahar oldu
Sekiz uçmak içindeki köydenüz
Bizüm zahmımuza merhem bulunmaz
Biz kudret okuna gizlü yaydanuz
Musa Tur?da durup münacat eyler
Neslimüz sorarsan asıl Hoy?danuz
Ali oldum adım oldu bahane
Güvercin donunda geldüm bu hane
ABDAL MUSA oldum geldüm cihane
Arif anlar bizi nice sırdanuz
-11-
Gözlerin kör olsun ey Kanlı Yezid
Bu meydanda kim var Ali?den gayri
On İki İmam?ın kapısın açan
İmamlar değildir Ali?den gayri
İmamlar bundadır bilsinler canda
İkrar iman olan verdi cihanda
Bu nefesler çıkmaz meydan-ı erde
Sak-i kevser yok Ali?den gayri
Her kimin çarağın yaksa Hak yakar
Rızaya baş koyan teslimin takar
Yolumuz On İki İmam?a çıkar
Var mıdır pirimiz Ali?den gayri
Güvercin donunda Rum?a çıkan
Cümle erenlerin üstüne geçen
Sırr-ı Subhan kırk cemali bir eden
Bu sırrı kim oynar Ali?den gayri
Selman elinden bir gül uzattı
Kendi tabutunu kendisi yaptı
Cemal-i Mushaf?daıı nikabın açtı
Okunan Kur?an yok Ali?den gayri
ABDAL MUSA fakir Ali?nin kuludur
Ali?nin cümle gönlü doludur
Hünkar Hacı Bektaş kendi Ali ?dir
Meydanda mürşid yok Ali?den gayri
- 111 -
Muhammed Ali?nin kıldığı dava
Yok meydanı değil var meydanıdır
Muhammed Kırklara niyaz eyledi
Ar meydanı değil er meydanıdır
Kırklar özlerin bir araya köydular
Erenler cenazesin susuz yudular
Deveyi gördün mü görmedik dediler
Ön elin eteğin sır meydanıdır
Vardığın yerde ara bulasın
Gezdiğin yerlerde makbul olasın
Saklı pirin sırrın settar olasın
Çek çevir kendini kür meydandadır
Ne diyeyim şu erkanda kalana
Yuf çekerler bu meydanda yalana
Uçyüz altmış altı nerdübanı bilene
Kör meydanı değil gör meydanıdır
ABDAL MUSA SULTAN gerçek er isen
Ali?yi sevenlere muhib yar isen
Hakk?ın mansuruna ereyim der isen
Urğan boynunda dar meydanıdır
IV
Horasan?dan Rum?a zuhtır eyleyen
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi?
Binip cansız duvarları yürüten
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi?
Doksan altı bin Horasan Pirleri
Elli yedi bin de Rum erenleri
- Cümlesinin servirazı serveri
- Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi?
Balım Sultan arkadaşı, yoldaşı
Kızıldeli Sultan dürür hem eşi
- ABDAL MUSA SULTAN dersem ne kişi
- Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi?
Beylerimiz Elvan gölün üstüne
Aylar gelür pirim Abdal Musa?ya
Urum abdalları postun eğnine
Bağlar gelür pirim Abdal Musa?ya
Rumun abdalları gelür dost deyü
Giydiğimiz hırke nemed post deyü
Hastalar da gelmiş şifa isteyü
Sağ?lar gelür pirim Abdal Musa?ya
Meydanında carüb çeker köçekler
Çalınırdı koç kurbana bıçaklar
Döğülür kudümler altun saçaklar
Tuğlar gelür pirim Abdal Musa?ya
Bazirganlar Hint?den gelür yayınur
Açılur sematlar açlar doyunur
Evliyaya muhib olan soyunıır
Beyler gelür pirim Abdal Musa?ya
lkrar imiş koç yiğidin yulan
Muhanneti çeken gelmez ileri
Yeşilgöl?ün Akpınar?ın suları
Çağlar gelür pirim Abdal Musa?ya
AIi?m Zülfikar?ın çalmış destine
Batın salar münkirlerin üstüne
Tümen tümen olmuş gencel üstüne
Dağlar gelür pirim Abdal Musa?ya
Bir muradım vardır gani kerimden
Münkir ne bilür evliya sırrından
KAYGUSUZ?um ayrı düşmüş pirinden
Ağlar gelür pirim Abdal Musa?ya
[1] HAMMER, Osmanlı Tarihi s.11
[2] BARKAL, Ömer Lütfi; Kolonizatör Türk Dervişleri, Vakıflar Dergisi c.1.s. 290
[3] KÖPRÜLÜ, Fuat; Türkiyat Mecmuası c.6.s.18
[4] ÖZ, Gülağ, İslamiyet Türkler ve Alevilik, Uyum Yayınları, s.224
[5] ATALAY, Adil Ali, Abdal Musa Velayetnamesi s.42,43
[6] age. S.42,43
[7] age.s.44
[8] age.s.45-46, ve çeşitli menkıbeler