HOCA AHMET YESEVİ'NİN ANADOLU OCAKLARI ÜZERİNDEKİ İZLERİ
Gülağ Öz
Asırlardır dünyamızı aydınlatan,insanımızın usundan çıkmayan Ahmet Yesevi; bugün Anadolu Türkünün içinde yaşayan bir bilge kişidir. O'nun o aydın dünyası kadınlı-erkekli inanç dünyamızı bütünleştiren, insana sadece kadın erkek değil,insan olarak bakılması,ileriye dönük bir yapı oluşturan fikirleri onu elbette günümüze taşıyacaktır. Yesevi'nin fikirleri Anadolu Aleviliğinin ilkelerine taşınmış ve buradan yayılmıştır.
Bazı tarihçiler Yesevi'nin iki tarikat kolundan söz ederler. Bektaşilik ve Nakşilik.
Türk bilim adamlarından Fuat Köprülü 1918 tarihinde yazdığı bir makalede Yeseviliğin Bektaşilik ve Nakşiliği etkilediğini yazarken 1926 yılında çıkarttığı " Türk Edebiyatında İlk Mutasavuflar" kitabında Yesevi'nin Nakşilikle ilgisinin olmadığımı yazmıştır.[1]
Hacı Bektaş Velayetnamesinde Ahmet Yesevi konusu genişçe yer almış ve Hacı Bektaş'ı etkileyen ve yetişmesini sağlayan onun öğrencilerinden Lokman Perende aracılığıyla Hacı Bektaş'ı etkilediği yer almaktadır.
Bektaşi zikirlerinde müzik ve saz söz hakimken, Nakşilikte bunlar bulunmaz. Yesevi göçebe Türk toplumunun yoğun olduğu Türkistan bölgesinde yaşamakta iken, Nakşiliğe öncülük yapan Yusuf Hemadani Buhara gibi yerleşik bir kentte yaşamıştır. Ve Nakşilik burada İslamı şeriatla birleştirirken bazı kaynakları da yer almaktadır. Yesevi öğretisiyle Nakşilik gerek inanç,gerekse sosyal yaşam hiç bir şekilde uzlaşmaz. Oysa Yesevilik sözlü kaynaklarda halkının bu öğretiye dilden dile aktararak ileriye taşımıştır. Bu nedenle Nakşiliğin Yeseviye bağlanması Yesevi öğretisinin yok edilmesinden başka bir şey değildir.
Ama Yesevi öğretisi Alev-Bektaşi geleneğinde günümüzde yaşatılmaktadır. Yesevi'nin en önemli eylemlerinin başında eski Türk inanç ve geleneklerini özümseyerek öğretisine taşınmasıdır. Yeseviliğin İslamla pek uyumlu olmayan uygulamaları, örneğin kadınlı erkekli birlikte ibadet etmeleri bazı kesimleri şiddetle rahatsız etmiştir.
Yesevi öğretisinde kadınlı-erkekli söz ve müzik eşliğinde zikirle birlikte semaların uygulanışı, coşkulu bir ortam yaratmıştır. Kendisinden sonra onun postuna oturan takipçileri mürşitlerinin yolunu daha da ileri götürerek Anadolu ve Balkanlarda kalıcılığının oluşmasına kadar sağlamıştır. O'nun öğrencilerinden Mansur Ata,Hakim Ata, Mevlana Safiyyüddün, Süleyman Bakırgani,Lokman Perende gibi kişiler Yeseviliğin gelişip yayılmasında öncülük yapmış kişilerdir.
Yesevi''nin Hacı Bektaş Velayetnamesinde detaylı şekilde anlatıldığı ve bu öğretiyi Lokman Perende aracılığıyla Hacı Bektaş Veliye taşındığı yazılıdır. Hacı Bektaş düşüncesi Anadolu Alevliği içinde büyük oranda etkilidir. Hacı Bektaş aracılığıyla bazı Alevi ocaklarına Yesevilik yol bağıyla bağlanmıştır.
Yesevlik Hacı Bektaş Velayetnamesinde anlatılıp ilişkilendirilirken, yine Hacı Bektaş'ın yol arkadaşlarından Hacım Sultan ve Abdal Musa Velayetnamelerinde de Yesevilikten ve ilişkilerinden söz edilmektedir.
"Yesevi meclislerinde dombura ve kopuz Alevi cemlerinde saza dönüşmüş,raks ve sema semahlara dönüşmüş,cem meydanı ölmeden önce ölünen yer şeklinde kutsanmış, kadın erkek bir arada ibadet etmiştir. Hü (tevhid) halkalarında ilahiler çekilmiş cemlerde Muhammed Ali meydanı olarak yerleşmiştir.. Bazı yörelerde ise halka namazı olarak adlandırılmıştır.[2]
Yeseviliğin Anadolu'da Ahileri de etkilediği bilinmektedir."Ahiler tekkelerinde müzik ve raksa dayalı ayinler yaparlardı. Bilindiği üzere ibadette müzik ve raksın uygulanması Yeseviliğin özelliklerindendir. İslamiyet'in Türkler arasında benimsenmesinde büyük rol sahibi Yesevilik İslam öncesinde Türklerin inanç ve gelenekleriyle yeni dinin kurallarını kaynaştırmak suretiyle sesli zikir ve raksa dayalı bir ibadet tarzını Türk boyları arasında uygulamıştır. Bunun kökeni olarak Yesevilikle bağlantılı olduğunu göstermektedir. Ahi zümrelerinin de müzik ve raksa dayalı uygulamaları da" bu bağı güçlendirmektedir.[3]
Gölpınarlı daha da ileri giderek şu tespiti yapmaktadır. " Bektaşilik daha ilk zamanlardan beri fütüvvet yoluyla karışmıştır. Ayini cemlerde okunan tercemanlar fütüvvet ehlinden geçmiştir. Yine şöyle der: Alevilikteki musahiplik ve pir tutmak, halifelik ile mürebbilik de ahilikten alınmaktadır. Bektaşiler,Ahiler,Aleviler o kadar karışmıştır ki, inanış ve bilhassa erkan bakımından aralarını ayırt etmek çok güçtür.[4]
Anadolu'da yaşayan önemli şahsiyetler başta Hacı Bektaş Veli olmak üzere, Geyikli Baba, Akyazılı Sultan, Horoz Dede, Evliya Çelebi kendilerini soy bakımından Yesevi'ye dayandırmaktalar.
Anadolu'da bulunan Alevi ocaklarının birçoğu kendilerinin Yesevi'den geldiklerini ifade etmektedirler. Ocaklarla ilgili araştırmalar yapan Prof.Dr. Ali Yaman'ın tespitlerinde ayrıntılarına kadar yer verilmektedir. Buna göre Bursa'nın İnegöl Şehitler köyünde türbesi bulunan Hasan Dede'nin ocağıyla birlikte Çankırı'nın Eldiven ilçesinde yaşayan büyük ocaklardan Hacı Murad-ı Veli'nin de Yesevi halifelerinden olduğu Yesevi ocağı tarafından Anadolu'ya gönderildiği ifade edilmektedir.[5]
Yine Sivas Divriği Akmeşe köyünde bulunan Seyit Baba ocağına bağlılar de kendilerinin bu yol süreğinden geldiklerini belirtmekteler.
Anadolu'da çok bilinen ocaklardan olan Baba Mansur ocağının de Yesevi süreğinden geldiği bilinmektedir. Buna göre Baba Mansur Anadolu'ya gelmeden önceki adının Mansur Ata olduğu ve Yesevi ocağının süreklerinden Aslan Baba oluğu ocağın şecerelerinde yazılı bulunmaktadır.
Evliya Çelebi kendisinin de Yesevi soyundan geldiğini söylerken dolaştığı yörelerde Yesevi süreğinden gelen derviş ve babaların türbelerini de ziyaret etmiş ve seyahatnamede bunlara uzun uzadıya işlemiştir. Buna göre Rumeli ve Anadolu'nun birçok yöresinde bulunan Sarı Saltuk, Bugünkü Bulgaristan'ın Deli Orman diye adlandırılan bölgede Demir Baba, aynı yörede Niyazi Baba,Yiner Bulgaristan Varna Batova'da Akyazılı, Merzifonda yatırı bulunan önemli erenlerden Piri Baba,Bursa'da yatırı bulunan Osmanlı devletinin kuruluş sürecinde devlete büyük yararlıklar göstermiş olan Geyikli Baba, Bugün Anadolu'nun Hacı Bektaş Veli'den sonra en çok tanınan erenlerinden Abdal Musa, Yozgatta Emirçin Osman, Tokatta Gagaj Dede, Amasya'da babailer kalkışmasının önderi Baba İlyas ve Bu kalkışmanın sona kalanlardan Hacı Bektaş bu süreğin devamcılarındandır.[6]
Bugün için Anadolu ocaklarını incelediğimizde büyük çoğunluğu kendilerini Ahmet Yeseviye bağlamaktadır. Ancak bir de doğrudan doğruya Yesevi'ye bağlı ocak vardır ki bunlar:
Hubyar Ocağı
Tokat-Almus İlçesi Hubyar Tekke Köyündedir.Hubyar'ın kurucusu ve dedesi aynı adla anılır. Türkmen boylarından Bayat boyunun On-Er kolundan olduğu ifade edilmektedir.
Atadan gelen söylenceye göre Hubyar'ın Yesevi soyundan olduğu kuşaktan kuşağa günümüze aktarılmıştır.Bu ocak süreğinde ata kültünün ne kadar etkili olduğu, Gök Tanrı İnancı, atalar kültü bu ocağın merkezinde açıkça görülmektedir. Köyün en yüksek bir tepesinde yer alan ziyaretgahlardaki halk inançları, ay,gün ve gök tanrı inancındaki ağaçlara çaput bağlama gibi gelenekler bu ocak çevresinde yoğunluklu şekilde yaşamaktadır. Köyde bulunan dede ocağının temsilcileri atalarının Ahmet Yesevi'ye bağlamaktadır. Bu ocağın taliplerine Sıraçlar adı verilmektedir.
Şeyh Hasan Onar Ocağı : Malatya Arapkir İlçesi Onar Köyünde ocağın merkezi bulunmaktadır. Tarih çok eskilere dayanan ve eskilerden kurulmuş önemli bir Hıristiyan merkezlerinden olmasına buraya yerleşen Türkmenler burada bulunan eski eserleri korumuş. kendi geleneksel yapılarını bu eserleri yanına koymuştur. Ayrıca ayini cem törenlerinin yapıldığı iki eski Cemevi bulunmaktadır. Buradaki cem evleri yapı itibariyle kerpiç yapılar,ahşap ardıç ağaçlarının dayanaklığıyla yediyiz yıllık olduğu söylenmektedir. Köylüler Onar Dedenin Ahmet Yesevi sülalesinden geldiğini belirtmektedirler.
Şıh Ahmet Dede (Ahmet Yesevi) Ocağı : Onar dede ila akraba olduğunu köylüler seslendirmektedir. Ocak mensupları kendilerini doğrudan Ahmet Yesevi'ye Bağlamaktadırlar. Bu ocağın mensupları amcazadeleri Onar dedelerinden aldıkları icazetle Elazığ'ın Basgil ilçesi bağlı Şeyh Hasan köyünde Şeyh Hasan adına bir ocak kurarlar. Bu ocağın adını da Ahmet Yesevi Ocağı olarak adlandırırlar. Daha sonra Şeyh Ahmet'in çocukları babalarının adıyla burayı anarlar. Köyün adı Tabanbükü olarak adlandırılır. Yine bu köyde Teslim Abdal'ın da türbesi bulunur ve bu mensuplar da kendilerini Yesevi'ye bağlarlar.
Ayrıca Anadolu'nun değişik bölgelerinde bulunan ocaklar da kendilerini Yesevi soyuna bağlarlar. Tanınmış Alevi ocaklarından Baba Mansur dedeleri ocaklarını Yesevi'ye bağlarlar. Bunun talipleri daha çok Tunceli,Elazığ,Erzincan, Erzurum ve Malatya'de yoğunlaşmıştır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Yesevi fikirleri öğrencileri aracılığıyla Türkistan ve çevresini etkilediği gibi, Anadolu'ya göçen erenlerle yerleşirken, yine Anadolu'dan Balkanlara büyük erenlerle kolayca ulaşmıştır. Osmanlı devletinin Balkanlarda başarılı olmaları ve kalıcılıklarını korumalarının en büyük nedenlerini bu erenlere bağlamakta hiç bir sakınca olmasa gerekir. Boylarıyla Balkanlara yerleşen erenler Balkanları her anlamda etkilemiştir. Bugün bile bu tekkelerin yaşıyor olması erenlerin fikirsel derinliklerinden gelmektedir.
[1] İslam Ansiklopedisi,cilt 1,s.210-15
[2] Yaman Ali, Piri Türkistan Ahmet Yesevi, s.89
[3] Anadolu'da İslamiyet, s.21
[4] Abdul Baki Gölpınarlı, Yüz Soruda Tasavvuf. s.2b
[5] Ali Yaman,age.s.138
[6] Evliya Çelebi Syahatnamesi ve diğer ocak kaynakları ve şecereleri